Aşkın Oluşma Evresi
Aşkın Oluşma Evresi İlk 3 ayda oluşur, sonra 12 ay aşk yaşanır. Oluşma Evresi: Bu evre için sizin dışınızda gelişen şartlar meydana gelir. Ama bunu siz tasarlayamazsınız. Yani, akşam iş yemeğinde inşallah birine âşık olurum demekle olmuyor. Siz bilincinizle istediğiniz kadar ortam yaratın olmuyor. Oluşum evresi bu nedenle insanın kontrolünde değil. Eğer öyle olsaydı her insan kendi egosuyla şartları oluşturur ve sonuçta yalnız kalırdı. Yani secret, kuantum gibi tam anlayamadığım öğretilerle aşkın oluşma evresi programlanamaz. İnsan somut hayatı- nı, evini, arabasını, kariyerini dizayn edebilir. Hatta hedef haline getirip mücadele de edebilir. Ama aşk için bu geçerlideğildir. Odanızın duvarlarına âşık olmak istediğiniz kişile- rin ya da o özellikleri taşıyanların resimlerini koyup sabah akşam bakmakla olmuyor. Şunu bilin ki zaten bilinç dışımızda bu kodlar var. Bu nasıl bir egoysa onu bile biz yapmak istiyoruz. Olmaz, olamaz, çünkü insana yetmez. Belki bir toplantıya yetişmek için aceleyle metroya koştu- rurken, belki bir arkadaşımıza oturmaya …
KIZ TAVLAMAK
KIZ TAVLAMAK © Benim ergenlik dönemimde piyasada ‘Kız Tavlama Sa- natı’, ‘En Güzel Aşk Mektupları’ gibi kitaplar vardı. Halen olduklarını pek sanmıyorum. Çünkü o günden bugüne ar- tan bir şekilde, en azından bir kesimde, kız-erkek arkadaş- lığını cinsel boyutlara, tavlama kelimesini başka amaçlara taşıdık ki… O kitaplarda neler yazardı hatırlamıyorum ama eminim ki, uzaktan bakma, gülümseme, kibar konuşma, yardım etme gibi, şu anda bizim kuşağa masum, yeni kuşa- ğa ise garip, hatta komik gelecek önerilerdi onlar. Sonra değişen dünyayla birlikte masumiyet de bitti. Çocuklar aşk- la, cinsellikle çok erken tanışır oldular. Daha kreşteyken aşklarından, kıskançlıklarından bahsetmeye başladılar.Cinsel ilişki kurma yaşı gittikçe düştü. Tanışıp, ardından hemen cinsel ilişki kurmanın adı aşk oldu. Gerçekten kız tavlamak nasıl olur? Galiba önce ‘tavla- mak’ ne demek onu anlamak gerekir. Kızdırdıktan sonra yavaş yavaş soğutarak yumuşatmak; tavlamanın sözcük an- lamı bu. Sanırım kızlar ya da erkekler için kullandığında, tavlamaktan kast edilen bir çeşit ilişki kurmak …
YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM?
YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM? Yaptığım televizyon programında, konuk olarak katıldı- ğım tüm programlarda en çok aldığım sorulardan biri de YALAN. Birçoğumuz karşımızdakinin bize yalan söyleyip söylemediğini merak ediyoruz. Hatta içimizden bazıları aca- ba yalan söylediğimde karşı taraf anlıyor mu diye de merak içinde biliyorum. Galiba yaşadığımız yüzyılda en çok maruz kaldığımız ve insanlara güvenmek için gizli gizli sınadığımız tek şey dürüstlük olsa gerek. Hem dürüstlüğümüz sınanıyor hem de bizler başkalarının dürüstlüğünü sınıyoruz. Çocu- ğumuz okuldan gelince, eşimiz işten gelince ya da iş arka- daşlarımızın, markette satış görevlisi ya da kaynanamızın bize yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyoruz. Çoğumuz önsezilerimize güveniyor ya da hayatımızdaki bazı insanları o kadar çok iyi tanıyoruz ki artık onun yalanını yakalamakta uzman olmuş durumdayız. Sosyal ve kişisel ha- yatımızda ne kadar önemli ise iş, siyaset ve sanat dünyasında da o kadar önemli bir konu. Emniyet müdürlüklerinde polis arkadaşlara yıllardır beden dili üzerine eğitimler veriyorum. Oradaki dostların yalanı …
FİZYOGNOMİ -2-
FİZYOGNOMİ -2- lar; bu köpek tipine uygın gelmektedir. Alnı düzgün kaare şeklinde olan insanlar ahfikcğinüllüdürler; bu aslan tipime uygun gelmektedir. Alnı kırışıkolan insanlar mağrurdurlar; bu boğa ve aslan tipine uygun gelmektedir. Alnında kırışık- lar olmayan insanlar yalakadırlır. Dolayısıyla, alnın kırışıklı durumu kibirlilik, kırışıksız durunu ise yalakalığı ifade et- tiği için, en iyisi orta durum olacâkır. Başı büyük olan in- sanlar hassastırlar. Bu köpek tipine uyguı çelmektedir. Başı küçük olan insanlar duygusuzdurlar; bu domuztipine uy- gun gelmektedir. Kafası yukarıya doğru ensizleşeiıinsanlar (yumurta kafalı) yüzsüzdürler; bu eğri tırnaklı kuştipine uygun gelmektedir. Kulağı küçük olanlar maymuna,’tiıyük olanlar ise eşeğe benzemektedirler. Köpeklerde ise kulillar daha orantılıdır. Saç Rengi Sarışın saçlı insanlar cesurdurlar; bu aslan tipine uygun gelmektedir. Saçları aşırı kızıl olan insanlar kurnazdırlar; bu tilki tipine uygun gelmektedir. Yüz rengi solgun ve de- ğişik tonda olan insanlar korkaktırlar. Bu korku anında or- taya çıkan duruma uygun gelmektedir. Bal sarısı renginde olan insanlar soğukturlar. Soğuk …
FİZYOGNOMİ 1-
FİZYOGNOMİ 1- Burun Burun deliklerinin duvarları kalın olan insanlar iyi kalplidir- ler. Bu öküz tipine uygun gelmektedir. Burun deliklerinin du- varları ince olan insanlar hırçın bir yapıya ve karaktere sahiptir- ler; bu köpek tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri dairevi olan insanlar alçakgönüllüdürler. Bu durum aslanlarla benzer- lik oluşturmaktadır. Burnu ensiz olan insanlar (sivri burunlu- lar) kuşlara benzemektedirler. Burnunun ucu enli olan insanlar mantıksız hareket ederler. Bu domuzlara uygun gelmektedir. Direkt alından başlayan gaga burunlu insanlar arsızdırlar; bu, karga tipine uygun gelmektedir. Alından keskin bir şekilde ay- rılan gaga burunlu insanlar alçakgönüllüdürler. Bu kartal tipine uygun gelmektedir. Burnun alınla birleştiği yerde çökük, burun kavsi yukarıya doğru eğilmiş olan insanlar şehvetli ve ihtiras- lıdırlar. Bu horoz tipine uygun gelmektedir. Düz ve kalkık bu- runlu insanlar şehvetli ve ihtiraslıdırlar; bu geyik tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri geniş olan insanlar sinirlidirler. Bilindiği gibi bu durum sinirlilik halinde ortaya çıkmaktadır. Yüz Yapısı Yüzü enli ve …
DUYGULARIN RENGİ 4-
DUYGULARIN RENGİ 4- rar verebileceğini biliriz yani, biliriz de nasıl yapmayacağı- mızı becermek de zorlanırız. Oysa bir an gelir, öfkenizin yersizliğini, isteklerinizin anlamsızlığını, karşınızdakilerin şaşkınlığını görebilirsiniz. Çok öfkeliyken birden gülmeye başladığınız olmadı mı hiç.7 Ama dikkatli olmakta yarar var, karşıdakiler onlarla dalga geçtiğinizi düşünebilir siz öf- kenizi gülmeceye dönüştürürken. Öfkeli insanların davra- nışları, komedi filmlerinde çoğu zaman güldürür bizleri. Güldüren kontrolsüzlükleridir. Belki kendi öfkemizi kont- rol ederek, kendimizi güldürmeyi becerebiliriz. Öfkelendi- ğimizi bildiğimiz şeylere yakın olmak, içinde olmak ve on- larla olmak zorunda değiliz ayrıca. Kimi zaman, onların yok olmasını sağlayamıyor ve başkalarını değiştiremiyor- sak, uzak durma, görmeme hakkımızı kullanabiliriz. Öflce doğal bir duygu. Ve hep olacak, çünkü onu orta- ya çıkaran olayların çoğu yaşamın bir parçası ve yaşam da bizim. Amaç öfkelenmemek değil, öfkenin kaynağını keşfe- dip, ona karşı tedbir almak ve öfkenin dışavurum biçimini seçmek. Unutmayın, öfke bir duygu ama ortaya çıkardığı davranışın ne olacağına siz karar vereceksiniz.Yl1 …
DUYGULARIN RENGİ 3-
DUYGULARIN RENGİ 3- başını öperdi. Canım efendiminin yerini, “Bunu mu özle- mişim?” sorusu, aranan masalcı ninenin yerini masalın cadısı alırdı. O zaman özlem duymayalım mı.7 Hayır! Özlemek ve öz- lenene kavuşmak mutluluklardan biri. Yeter ki gerçeği öz- leyelim, yeter ki özlerken gerçekçi olabilelim. Bazen evlili- ğin sandığımız kadar masal dünyası olmadığını, bekarlığın da isteklerimize kavuşma özgürlüğü olmadığını bilelim. Eğitimin yetmediğini, eğitimsizliğin ise olumsuzluğunu bi- lerek, paranın mutluluk getirmediğini, parasız da sorun olabileceğini, sürekli evden uzak olmanın cazip olabileceği- ni, ama gezmek için çok uzağa gitmek gerekmediğini bile- rek özleyelim. Bilerek özleyelim ki, özlem acı değil, çaba ge- tirsin, heyecan getirsin, başarı getirsin. Sıla biziz, olumsuz- luklarıyla, yanlışlarıyla, eksikleriyle biz ve bizim parçaları- mız. Onu özlerken gerçekleriyle hayal edelim ki, kavuştuğu- muzda evimizde olduğumuzu, bizi bulduğumuzu hissedebi- lelim. Sevgili, paylaşmak demektir, duymak demektir, kız- gınlıklara, kırgınlıklara katlanabilmek demektir, olumsuz- luklarına karşın seçtiğimiz demektir, istediğimiz demektir, yansıtabildiğimiz değer demektir. Onu özlemek için …
DUYGULARIN RENGİ 2-
DUYGULARIN RENGİ 2- ne işe yarayacaklarını bilemez haldeler. Çalışanlar umut- suz, işlerinin geleceğini göremediklerinden, işsizler umut- suz, isteklerine kavuşamadıklarından. Siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından. Yaş- lılar umutsuz gençlere güvenemedikleri ama onların gele- cek olduklarını bildiklerinden. Toplumca depresyonda mıyız? Biz mi yitirdik umutları- mızı yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu bili- yor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyor- lar? Gasp, hırsızlık ve suç arttı, sokaklar güvensiz, evimiz bile güvensiz diye düşünmeye başladıysak, aslında umutla- rı olmadığı için sokaklarda olan bir avuç sokak çocuğunun felaketimiz olacağına inanmış, sokakları onlara değil, onla- rı sokaklara teslim ettiğimiz gerçeğini bile gözden kaçıracak kadar yılmışsak, ülkemizin gücünü, varlığımızın gücünü unutmuşsak, umutlarımızı, mücadele gücümüzü çalmaları- na izin vermişiz demek ki. Umutsuzluk karanlık bir duygu. Karanlık içinde kalma- ya da, bırakılmaya da karşı çıkmak gerek. Umutsuzluğun nedeni depresyonsa önemli değil, doktoru var, tedavisi var. Ama umutsuzluğun nedeni başkalarıysa sakın izin verme- yin, çünkü çalınan, umutlarınızla …
ALDATMA ,3
ALDATMA ,3 bir çocuk gibi mahzunlaşarak yalnız dolaşırdı. Bu yalnızlıktan yakınmazdı ama hiç olmazsa kocasının paylaşmaya yanaşmadığı bu konulara karışmamasını isterdi. Halûk’un, küçük kıza para vermesini küçümseyen bakışına ve akılla açıklanamayacak o davranışını eleştiren sözlerine duyduğu kızgınlığı dile getirmedi, hiç cevap vermeden, konunun kapanmasını bekleyerek pencereden dışan bakıp, o küçük, önemsiz kızgınlığı, ruhunun bir yerlerinde taşıdığı ve içinde açığa çıkmamış minik öfkelerini biriktirdiği kesenin içine atıp unutulacak duygular arasına terk etti. Selin’i annesine bırakıp çıktıklarında Aydan kızgınlığını unutmuştu bile. Küçük balıkçı köyündeki tahta masaları örtüsüz eski meyhaneye gittiler. Sakin kıpırtılarla sahile usul usul çarpan denizden huzurlu bir serinlik yayılıyordu. Karşı kıyıdaki tepeler sessizdi. En telaşlı ruhları bile yatıştıracak bir sükûnet vardı çevrede. Bu lokanta, onları, her geçen gün, her yeni başarı ve banka hesaplanna yatan her yeni parayla biraz daha uzaklaştıklarını hissettikleri gençliklerine ve geçmişlerine bağlayan küçük bağlardan biriydi. Hayatlarından, başanlanndan ve zenginliklerinden memnundular, bunu değiştirmek ya da eski günlerine …
ALDATMAK 2
ALDATMAK 2 Halûk’a, “Hazırlan artık istersen, annem bekler,” demesi, yemekleri buzdolabına yerleştirmesi, üstüne ne giyeceğini düşünmesi, oyalanan kocasına alışılmış bir biçimde içinden hafifçe kızması, evinin gizli hâkimi olduğunu hissetmesi, pencerelerden görünen ilkyaz güneşinin ışıklarının halıya düşmesi, bütün bunlar, bu minicik, önemsiz ayrıntılar bir araya geldiklerinde güçlü bir sığınak oluşturuyorlardı onun için. Biraz önce hissettiği utancı, aşağılanmayı, hatta adamın küstahlığına duyduğu kızgınlığı unuttu. Duygularını inciten bir görüntü günlük hayatın ıvır zıvırı altına bir daha çıkarılmamak üzere gömüldü. Eğer, kendi haline bırakılsaydı bir daha o adamı belki hatırlamayacaktı bile. Hep birlikte evden çıktılar. Geniş caddenin köşesindeki trafik ışıklarında durduklarında, kirli yüzlü, yırtık fanilalı, tozlu saçlı bir çocuk kalabalığı yoksulluktan arsızlaşmış gözleriyle bulanık bir su gibi dalgalanarak arabanın çevresine üşüştü, ellerindeki paçavralarla pencereleri silmeye çalışıyorlar, bir yandan da verileceğini sandıkları parayı kapabilmek için kemikli, sıska dirsek-leriyle birbirlerini itiyorlardı. Hayata yenik başlamışlar, asla üstesinden gelemeyecekleri o yenilginin içinde çocukluklarını bile yitirmişlerdi. Yoksullukları da, arsızlıkları …