GÜNLER NASIL GEÇİYOR
GÜNLER NASIL GEÇİYOR? “Tek bir başarı vardır. O da istediğiniz şekilde yaşamaktır.” Christopher Morley Haftanın en favori günü Cuma… Çünkü hem akşamında cazip bir program yapma ihtimali var, hem de arkasından gelecek upuzuuun bir hafta sonu tati- li… En bedbaht gün de pazartesi tabii… Neyse ki ben -işimi acayip çok sevdiğim için- pazartesi send- romunu neredeyse hiç yaşamadığımı söyleyebilirim. Benim işe dönüş sendromum daha çok uzun tatillerin bitişinde oluyor. Daha ofisimin bulunduğu koridora adımımı attığım anda gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalıyorum. Işıklandırma, halı- nın rengi, duvarlar… Sanki hem hatırladığım hem de hatırla- madığım bir yere gelmiş gibiyim. Çok garip bir his, ne oldu- ğunu tam çözebilmiş değilim. * Günler genelde sabah yataktan kalkmak için debelenmek- le başlar. “Beş dakika daha, beş dakika daha” derken işe kılpa- yı yetişilir. İşe şöyle yarım saat öncesinde gidenlerimiz oluyor mu? Erkeklerde rastlıyorum da, bizde çok az. Genelde makyaj ve kahvaltı işyerine bırakılır. İşyerindeki bayanlar tuvaleti, …
KIZ TAVLAMAK
KIZ TAVLAMAK © Benim ergenlik dönemimde piyasada ‘Kız Tavlama Sa- natı’, ‘En Güzel Aşk Mektupları’ gibi kitaplar vardı. Halen olduklarını pek sanmıyorum. Çünkü o günden bugüne ar- tan bir şekilde, en azından bir kesimde, kız-erkek arkadaş- lığını cinsel boyutlara, tavlama kelimesini başka amaçlara taşıdık ki… O kitaplarda neler yazardı hatırlamıyorum ama eminim ki, uzaktan bakma, gülümseme, kibar konuşma, yardım etme gibi, şu anda bizim kuşağa masum, yeni kuşa- ğa ise garip, hatta komik gelecek önerilerdi onlar. Sonra değişen dünyayla birlikte masumiyet de bitti. Çocuklar aşk- la, cinsellikle çok erken tanışır oldular. Daha kreşteyken aşklarından, kıskançlıklarından bahsetmeye başladılar.Cinsel ilişki kurma yaşı gittikçe düştü. Tanışıp, ardından hemen cinsel ilişki kurmanın adı aşk oldu. Gerçekten kız tavlamak nasıl olur? Galiba önce ‘tavla- mak’ ne demek onu anlamak gerekir. Kızdırdıktan sonra yavaş yavaş soğutarak yumuşatmak; tavlamanın sözcük an- lamı bu. Sanırım kızlar ya da erkekler için kullandığında, tavlamaktan kast edilen bir çeşit ilişki kurmak …
YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM?
YALAN SÖYLEDİĞİNİ NASIL ANLARIM? Yaptığım televizyon programında, konuk olarak katıldı- ğım tüm programlarda en çok aldığım sorulardan biri de YALAN. Birçoğumuz karşımızdakinin bize yalan söyleyip söylemediğini merak ediyoruz. Hatta içimizden bazıları aca- ba yalan söylediğimde karşı taraf anlıyor mu diye de merak içinde biliyorum. Galiba yaşadığımız yüzyılda en çok maruz kaldığımız ve insanlara güvenmek için gizli gizli sınadığımız tek şey dürüstlük olsa gerek. Hem dürüstlüğümüz sınanıyor hem de bizler başkalarının dürüstlüğünü sınıyoruz. Çocu- ğumuz okuldan gelince, eşimiz işten gelince ya da iş arka- daşlarımızın, markette satış görevlisi ya da kaynanamızın bize yalan söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyoruz. Çoğumuz önsezilerimize güveniyor ya da hayatımızdaki bazı insanları o kadar çok iyi tanıyoruz ki artık onun yalanını yakalamakta uzman olmuş durumdayız. Sosyal ve kişisel ha- yatımızda ne kadar önemli ise iş, siyaset ve sanat dünyasında da o kadar önemli bir konu. Emniyet müdürlüklerinde polis arkadaşlara yıllardır beden dili üzerine eğitimler veriyorum. Oradaki dostların yalanı …
FİZYOGNOMİ -2-
FİZYOGNOMİ -2- lar; bu köpek tipine uygın gelmektedir. Alnı düzgün kaare şeklinde olan insanlar ahfikcğinüllüdürler; bu aslan tipime uygun gelmektedir. Alnı kırışıkolan insanlar mağrurdurlar; bu boğa ve aslan tipine uygun gelmektedir. Alnında kırışık- lar olmayan insanlar yalakadırlır. Dolayısıyla, alnın kırışıklı durumu kibirlilik, kırışıksız durunu ise yalakalığı ifade et- tiği için, en iyisi orta durum olacâkır. Başı büyük olan in- sanlar hassastırlar. Bu köpek tipine uyguı çelmektedir. Başı küçük olan insanlar duygusuzdurlar; bu domuztipine uy- gun gelmektedir. Kafası yukarıya doğru ensizleşeiıinsanlar (yumurta kafalı) yüzsüzdürler; bu eğri tırnaklı kuştipine uygun gelmektedir. Kulağı küçük olanlar maymuna,’tiıyük olanlar ise eşeğe benzemektedirler. Köpeklerde ise kulillar daha orantılıdır. Saç Rengi Sarışın saçlı insanlar cesurdurlar; bu aslan tipine uygun gelmektedir. Saçları aşırı kızıl olan insanlar kurnazdırlar; bu tilki tipine uygun gelmektedir. Yüz rengi solgun ve de- ğişik tonda olan insanlar korkaktırlar. Bu korku anında or- taya çıkan duruma uygun gelmektedir. Bal sarısı renginde olan insanlar soğukturlar. Soğuk …
FİZYOGNOMİ 1-
FİZYOGNOMİ 1- Burun Burun deliklerinin duvarları kalın olan insanlar iyi kalplidir- ler. Bu öküz tipine uygun gelmektedir. Burun deliklerinin du- varları ince olan insanlar hırçın bir yapıya ve karaktere sahiptir- ler; bu köpek tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri dairevi olan insanlar alçakgönüllüdürler. Bu durum aslanlarla benzer- lik oluşturmaktadır. Burnu ensiz olan insanlar (sivri burunlu- lar) kuşlara benzemektedirler. Burnunun ucu enli olan insanlar mantıksız hareket ederler. Bu domuzlara uygun gelmektedir. Direkt alından başlayan gaga burunlu insanlar arsızdırlar; bu, karga tipine uygun gelmektedir. Alından keskin bir şekilde ay- rılan gaga burunlu insanlar alçakgönüllüdürler. Bu kartal tipine uygun gelmektedir. Burnun alınla birleştiği yerde çökük, burun kavsi yukarıya doğru eğilmiş olan insanlar şehvetli ve ihtiras- lıdırlar. Bu horoz tipine uygun gelmektedir. Düz ve kalkık bu- runlu insanlar şehvetli ve ihtiraslıdırlar; bu geyik tipine uygun gelmektedir. Burun delikleri geniş olan insanlar sinirlidirler. Bilindiği gibi bu durum sinirlilik halinde ortaya çıkmaktadır. Yüz Yapısı Yüzü enli ve …
DUYGULARIN RENGİ 4-
DUYGULARIN RENGİ 4- rar verebileceğini biliriz yani, biliriz de nasıl yapmayacağı- mızı becermek de zorlanırız. Oysa bir an gelir, öfkenizin yersizliğini, isteklerinizin anlamsızlığını, karşınızdakilerin şaşkınlığını görebilirsiniz. Çok öfkeliyken birden gülmeye başladığınız olmadı mı hiç.7 Ama dikkatli olmakta yarar var, karşıdakiler onlarla dalga geçtiğinizi düşünebilir siz öf- kenizi gülmeceye dönüştürürken. Öfkeli insanların davra- nışları, komedi filmlerinde çoğu zaman güldürür bizleri. Güldüren kontrolsüzlükleridir. Belki kendi öfkemizi kont- rol ederek, kendimizi güldürmeyi becerebiliriz. Öfkelendi- ğimizi bildiğimiz şeylere yakın olmak, içinde olmak ve on- larla olmak zorunda değiliz ayrıca. Kimi zaman, onların yok olmasını sağlayamıyor ve başkalarını değiştiremiyor- sak, uzak durma, görmeme hakkımızı kullanabiliriz. Öflce doğal bir duygu. Ve hep olacak, çünkü onu orta- ya çıkaran olayların çoğu yaşamın bir parçası ve yaşam da bizim. Amaç öfkelenmemek değil, öfkenin kaynağını keşfe- dip, ona karşı tedbir almak ve öfkenin dışavurum biçimini seçmek. Unutmayın, öfke bir duygu ama ortaya çıkardığı davranışın ne olacağına siz karar vereceksiniz.Yl1 …
DUYGULARIN RENGİ 3-
DUYGULARIN RENGİ 3- başını öperdi. Canım efendiminin yerini, “Bunu mu özle- mişim?” sorusu, aranan masalcı ninenin yerini masalın cadısı alırdı. O zaman özlem duymayalım mı.7 Hayır! Özlemek ve öz- lenene kavuşmak mutluluklardan biri. Yeter ki gerçeği öz- leyelim, yeter ki özlerken gerçekçi olabilelim. Bazen evlili- ğin sandığımız kadar masal dünyası olmadığını, bekarlığın da isteklerimize kavuşma özgürlüğü olmadığını bilelim. Eğitimin yetmediğini, eğitimsizliğin ise olumsuzluğunu bi- lerek, paranın mutluluk getirmediğini, parasız da sorun olabileceğini, sürekli evden uzak olmanın cazip olabileceği- ni, ama gezmek için çok uzağa gitmek gerekmediğini bile- rek özleyelim. Bilerek özleyelim ki, özlem acı değil, çaba ge- tirsin, heyecan getirsin, başarı getirsin. Sıla biziz, olumsuz- luklarıyla, yanlışlarıyla, eksikleriyle biz ve bizim parçaları- mız. Onu özlerken gerçekleriyle hayal edelim ki, kavuştuğu- muzda evimizde olduğumuzu, bizi bulduğumuzu hissedebi- lelim. Sevgili, paylaşmak demektir, duymak demektir, kız- gınlıklara, kırgınlıklara katlanabilmek demektir, olumsuz- luklarına karşın seçtiğimiz demektir, istediğimiz demektir, yansıtabildiğimiz değer demektir. Onu özlemek için …
DUYGULARIN RENGİ 2-
DUYGULARIN RENGİ 2- ne işe yarayacaklarını bilemez haldeler. Çalışanlar umut- suz, işlerinin geleceğini göremediklerinden, işsizler umut- suz, isteklerine kavuşamadıklarından. Siyasiler umutsuz, yazgılarını başkalarının başarılarına bağladıklarından. Yaş- lılar umutsuz gençlere güvenemedikleri ama onların gele- cek olduklarını bildiklerinden. Toplumca depresyonda mıyız? Biz mi yitirdik umutları- mızı yoksa birileri umudun yaşayanlar için olduğunu bili- yor ve doğrudan yok etmek yerine, umutlarımızı mı çalıyor- lar? Gasp, hırsızlık ve suç arttı, sokaklar güvensiz, evimiz bile güvensiz diye düşünmeye başladıysak, aslında umutla- rı olmadığı için sokaklarda olan bir avuç sokak çocuğunun felaketimiz olacağına inanmış, sokakları onlara değil, onla- rı sokaklara teslim ettiğimiz gerçeğini bile gözden kaçıracak kadar yılmışsak, ülkemizin gücünü, varlığımızın gücünü unutmuşsak, umutlarımızı, mücadele gücümüzü çalmaları- na izin vermişiz demek ki. Umutsuzluk karanlık bir duygu. Karanlık içinde kalma- ya da, bırakılmaya da karşı çıkmak gerek. Umutsuzluğun nedeni depresyonsa önemli değil, doktoru var, tedavisi var. Ama umutsuzluğun nedeni başkalarıysa sakın izin verme- yin, çünkü çalınan, umutlarınızla …
Duyguların rengi 1-
Duyguların rengi 1- “Umudumu yitirdim, her şey yerli yerinde gibi yaşa- mımda, ama umudumu yitirdim ve gelecek yok artık, yani hayat yok doktor!” Kim bilir kaç kez duydum bu cümleyi. Umutsuzluk, baş edilmesi en güç duygulardan biri. Hem yitiren için hem yitirileni bulması beklenen doktor için… Umudu yitirmek, geleceği ve yaşamı yitirmenin ilk adımı geçekten de. Sadece kişi için değil, topluluklar için, ülkeler için, dünya için… Yok etmenin bir yöntemi de umutlarınıellerinden almak, geleceklerini çalmak. Umut demek, seçe- nek demek, umut demek çaba gösterme gücü demek… Umudu kesmek dinlerde de Tann’ya isyan kabul edilir. Çünkü umutsuzluk, insanın kendinden vazgeçmesidir ve tüm dinler için günahnr. Yine de hangimiz kapılmadık umutsuzluğa zaman zaman? Hani bir engel çıktı mı karşı- mıza, hele bir de dağ gibi görünüyorsa, sevdiğimiz çekip git- mişse ve tüm dil dökmelerimize karşın “dönmeyeceğim” dediyse, cebimizde beş kuruş kalmamış, işsiz ve açsak, bek- lediğimiz her neyse ve biz onu tek …
ALDATMA ,3
ALDATMA ,3 bir çocuk gibi mahzunlaşarak yalnız dolaşırdı. Bu yalnızlıktan yakınmazdı ama hiç olmazsa kocasının paylaşmaya yanaşmadığı bu konulara karışmamasını isterdi. Halûk’un, küçük kıza para vermesini küçümseyen bakışına ve akılla açıklanamayacak o davranışını eleştiren sözlerine duyduğu kızgınlığı dile getirmedi, hiç cevap vermeden, konunun kapanmasını bekleyerek pencereden dışan bakıp, o küçük, önemsiz kızgınlığı, ruhunun bir yerlerinde taşıdığı ve içinde açığa çıkmamış minik öfkelerini biriktirdiği kesenin içine atıp unutulacak duygular arasına terk etti. Selin’i annesine bırakıp çıktıklarında Aydan kızgınlığını unutmuştu bile. Küçük balıkçı köyündeki tahta masaları örtüsüz eski meyhaneye gittiler. Sakin kıpırtılarla sahile usul usul çarpan denizden huzurlu bir serinlik yayılıyordu. Karşı kıyıdaki tepeler sessizdi. En telaşlı ruhları bile yatıştıracak bir sükûnet vardı çevrede. Bu lokanta, onları, her geçen gün, her yeni başarı ve banka hesaplanna yatan her yeni parayla biraz daha uzaklaştıklarını hissettikleri gençliklerine ve geçmişlerine bağlayan küçük bağlardan biriydi. Hayatlarından, başanlanndan ve zenginliklerinden memnundular, bunu değiştirmek ya da eski günlerine …