
Bcbc’nin bir zamanlar büyük çapta yankı uyandıran bir
ilişkileri olmuş ve bu ilişki Nick Fransız bir film yıldızı
uğruna onu terk edinceye dek sürmüştü -topuklu ayakka-
bılarıyla Harbor Springs’te o gece tenis oynayan kadın…
Lauren’ın içinde histerik bir kahkaha yükseliyordu. O
arabasıyla Missoııri’yc doğru yol alırken, Nick mctresiylc
sevişiyordu. Geçen hafta boyunca gece gündüz telefonun
yanından ayrılmayıp ona kazak örerken, Nick Ericka ile
birlikte Palm Springs’teki bir yardım gecesine katılmıştı.
Aşağılanma hissi boğucu bir dalga gibi vücudunu ür-
pertip benliğini sarsmıştı. Jim’in masasının üzerine koy-
duğu kollarının arasına yüzünü gömmüş sessizce hıçkıra-
rak ağlarken omuzları titriyordu. Aptallığı ve yıkılan hayal-
leri için ağlıyordu. Utancı gözlerinin daha fazla dolmasına
neden oluyordu -sadece dört gündür tanıdığı bir adamla
sevişmişti ve onun gerçek adını dahi bilmiyordu. Şansı
yaver gitmemiş olsaydı şu an onun çocuğunu taşıyor bile
olabilirdi!
Küçük bir çocukken annesinin onu terk ettiğini duy-
duğunda hissettiği kızgınlığı hatırlayınca daha şiddetli bir
şekilde ağlamaya başladı. Annesi onu boğmalıydı!
“Laıırcn?” Jim’in sesi hıçkırıkları arasından duyulmuş-
tu.
Yanına geldiği sırada Lauren birden başını kaldırdı.
“Neyin var?” diye sordu Jim telaşla.
Üzüntüsünü içine atıp bakışlarını güçlükle Williams’ın
endişeli yüzüne çevirdi. Gür kirpikleri gözyaşlarıyla diken
diken olmuştu ve mavi gözleri hâlâ ıslaktı. “Ben…” Du-
rup güçlükle nefes aldı. “Ben bir gün kendi işini kurmak
isteyen sıradan bir mühendis olduğunu sanmıştım. Ve oda böyle düşünmeme izin verdi!” Nefesi kesildi. “Böyle
düşünmeme izin verdi!”
Jim’in yüzündeki şefkat dolu ifadeye dayanamıyordu.
Ayağa kalktı. “Kimse beni görmeden buradan çıkabilir mi-
yim? Demek istediğim… Herkes evine gitti mi?”
‘Evet, ama bu halde araba kullanamazsın. Ben seni gö-
türürüm…”
“Hayır,” dedi Lauren hemen. “Ben iyiyim, gerçekten!
Araba kullanabilirim.”
“Emin misin?”
En sonunda titreyen sesini kontrol edebilmeyi başar-
mıştı. “Eminim, sadece şoke oldum ve biraz utandım,
hepsi bu.”
Jim yavaşça dosyaya işaret etti. “Bununla işin bitti mi?”
“Hepsini okumadım,” dedi telaşlı bir şekilde.
Yere düşen dergiyi alıp gazete kupürlerinin olduğu kla-
sörün arasına koyarak kalın dosyayı Lauren’a uzattı. Lauren
hemen dosyayı alıp oradan uzaklaştı. Arabasına vardığında
tekrar ağlamaya başlayacağını sanmıştı ama ağlamadı. Üç
saat boyunca dosyanın içindekileri okurken de ağlamadı.
Akıtacak daha fazla gözyaşı kalmamıştı.
Lauren “Sinco Çalışanlarına Ayrılmıştır” yazan tabela-
nın yanındaki otoparka girdi. Önceki gece okudukların-
dan sonra Sinco’nun artık onun için yeni bir anlamı vardı:
Sinclair Elektronik Bileşenleri. The IVali Street JoumaVda
yazılanlara göre şirket on iki sene önce Matthevv Sincla-
ir ve torunu Nick tarafından şu an Tony’nin restoranının
bulunduğu yerin arkasındaki bir garajda kurulmuştu.
Arabasını park edip yan koltukta duran J. Nicholas
Sinclair ile ilgili dosyayı alarak dışarı çıktı. Nick çok güçlübir imparatorluk kurmuştu vc bu imparatorluğu rakipleri-
nin içinden birkaç ispiyoncu görevlendirerek ayakta tutu-
yordu. Özel hayatında olduğu gibi iş hayatında da ahlaksız
davrandığını düşündü Lauren kızgın bir şekilde.
Ofisteki kadınlar neşeli bir şekilde gülümseyerek onu
selamlayınca, işverenlerinin şirketini yerle bir etmek-
te önemli bir rol oynayacak olan Lauren kendisini suçlu
hissetti. Hayır yerle bir etmeyecekti, çantasını masasının
üzerine koyarken kendisine çekidüzen verdi. Eğer Sinco
ayakta kalacak güçteyse, o halde iş anlaşmalarında da dürüst
bir şekilde hareket etmeliydi. Yoksa, Philip Whitworth’un
şirketi gibi dürüst rakiplerini yok etmeden yok olmayı ke-
sinlikle hak ediyordu.
kalbimdeki acı
yonculara para ödediğini biliyor olabilir miydi? Nedense
Lauren bildiğini düşünmüyor, Jim’in böyle bir şeyi onay-
layacağını hiç sanmıyordu. Ofise girip, 4<Dosyayı eve gö-
türmeme izin verdiğin için teşekkür ederim,” dedi kısık
bir sesle.
Williams’ın bakışları elindeki rapordan Lauren’ın sol-
gun vc sakin yüzüne kaydı. “Bu sabah nasıl hissediyor-
sun?” diye sordu sessizce.
Lauren içine kapanık bir şekilde ellerini eteğinin yanla-
rında bulunan derin ceplere soktu. “Utanç duyuyorum…
Vc kendimi bir aptal gibi hissediyorum.”
“Çok fazla detaya girmeden Nick’in seni bu kadar üze-
cek ne yaptığına dair bana bir fikir verir misin? Herhalde,
o şekilde ağlamanın nedeni onun başarılı vc zengin biri
olduğunu keşfetmen değildi.”
Lauren baştan çıkarılması için Nick’in ne kadar is-
tekli bir şekilde iş birliği yaptığını hatırlayınca nefesininkesildiğini hissetti. Ama önceki günkü histerik davranışı
yüzünden Jim’e bir açıklama borçluydu. Umursamaz gö-
rünmeye çalışarak, “Çünkü söylediğim gibi onun sıradan
bir mühendis olduğunu sandım ve şu an düşünmesi bile
son derece utanç veren şeyler yaptım,” dedi.
“Anlıyorum,” dedijim sakin bir şekilde. “Peki bu konu-
da ne yapmayı düşünüyorsun?”
“Sadece kendimi buradaki işime verip öğrenebildiğim
kadar şey öğrenmek istiyorum.” dedi La üren büyük bir
dürüstlükle.
“Demek istediğim… Nick’i gördüğünde yapmayı
düşünüyorsun?”
“Yaşadığım sürece onu bir daha görmek istediğimi san-
mıyorum!” diye karşılık verdi Lauren öfkeli bir şekilde.
Jim’in yüzünde hafif bir gülümseme belirmişti ama
sesi ciddiydi. “Lauren, önümüzdeki Cumartesi günü Glo-
bal Endüstri Binası’nın üst katındaki döner restoranda bir
kokteyl verilecek. Tüm şirketlerimizin baş yöneticilerinin
sekreterleriyle birlikte orada olması bekleniyor. Koktey-
lin amacı geçmişte farklı binalarda çalışan herkesi bir ara-
ya getirip insanların birbirleriyle tanışmalarını sağlamak.
Patronlarının yanı sıra gelecekte iş yapacağın sekreterlerle
tanışma fırsatın olacak. Daveti veren kişi ise Nick.”
“Senin için bir mahsuru yoksa, gitmemeyi tercih ede-
rim,” dedi Lauren açıkça.
“Mahsuru var.”
Kapana kısılmıştı. Jim, özel hayatın işe karışmasına izin
verecek türden bir patron değildi. Ve eğer Lauren işini
kaybederse, Nick’in Philip’in şirketinden bilgi sızdırmak
için kime para ödediğini asla öğrenemeyecekti.
“Er ya da geç Nick’lc yüz yüze gelmek zorunda kala-çaksın,” diye devam etti Jim sözlerine ikna eden bir ses
tonuyla. “Bunun, böyle bir şeyin önceden hazırlıklı olaca-
ğın Cumartesi günü gerçekleşmesi sence de daha iyi değil
mi?” Lauren’ın hâlâ tereddüt içinde olduğunu görünce
kesin bir dille, “Seni yedi buçukta alırım,” dedi.