– Bir sual sorabilir miyim? dedi.
– Rica ederim.
– Karınızın ilk kocasının ismi ne idi?
– Burroughs!
– Bu delikanlının ne olduğunu kimse bilmiyor mu?
– Ben bilmiyorum.
Mister Amarante,
– Belki de ölmüştür! dedi.
Lord Simon,
– Belki de bu evin halkı içindir, dedi.
Doktor Thurston itiraz etti.
– İşte bu imkânsız, bu evdekilerin hepsini tanırım.
– Olabilir. Fakat hakiki hüviyetini gizlediğini farz edelim. Mesela Tovvsend’i ne zamandan beri tanıyorsunuz.
– Üç yıldan beri.
– Strickland’ı?
– Daha eskiden.
– Onunla tanıştığınızı hatırlar mısınız?
– Karım bir ahbabında onunla tanışmıştı. Onu buraya davet etti, sempatik bulduğum için ben de davet etmekte devam ettim. Biraz havai olmakla beraber çok iyi bir çocuktur.
– Ya Norris.
– O da karımın ahbabıdır.
– Ya şoförünüz?..
– Bütün hizmetkârları karım tutardı. Evin idaresiyle o uğraşırdı. Fakat Lord Simon bu oğlanın sahte bir isimle burada bulunduğunu zannediyorsanız aldanıyorsunuz. O yıllardan beri ortada yoktur.
Lord Simon,
– Siz bana bakmayın! dedi. Fazla mütecessis doğmuşum!
Thurston ağır ağır ayağa kalktı.
– Efendiler, bana başka soracak bir şeyiniz var mı? diye
sordu.
Artık onu fazla rahatsız etmek istemediklerinden çekilip gitmesine müsaade ettiler. O kapıdan çıkar çıkmaz Lord Si-mon VVilliams’a dönerek sordu:
– Vasiyetnamenin metninden emin misiniz? Üvey oğlu bütün mirasa konuyor mu?
Williams:
– Evet, dedi. İlk kocasının avukatı değilim ama vasiyetnameyi biliyorum.
Mister Amarante,
– Ben Misis Thurston’un vasiyetnamesini daha enteresan bulurum, dedi. Onun hakkında bilginiz var mı Mister Williams?
– Misis Thurston’un bazan pek saf, çocukça halleri vardı. Adamlarının ona sadıkane hizmet etmeleri için garip bir fikre saplanmıştı. Bütün malını kocasına bırakan bir vasiyetname tanzim etmemi istiyordu. Yalnız öldüğü zaman ne kadar nakit parası varsa hizmetçileri arasında taksim olunacaktı.
– Fakat, dedim, madem ki geliri ile geçinmeye mecburdu ve malını satamıyordu…
– İşte bütün mesele orada ya!.. Hiçbir zaman elinde fazla nakit para bulunamazdı. Fakat adamları bunu bilmezlerdi. Herkes Misis Thurston’un çok zengin olduğunu zannederdi. Herhalde bu planı fena bir netice vermedi. Çünkü o zamandan beri hizmetçi değiştirmedi.
Doktor Thurston aramızda olmadığından artık herkesi rahat rahat sorguya çekebiliyorlardı. Ortada müthiş gergin bir hava vardı. Dedektifler tarafından her sorulan sual bir bomba gibi tesir ediyordu. İlk sorguya çekilen banka muhasebesinden bir memur oldu.
Komiser Beef:
– Misis Thuston’un bankada ne kadar parası vardı? diye sordu
– Önceki gün, yani perşembe günü Misis Thurston bütün parasını çekti. Tam 200 sterlin tutuyordu.
– Bu parayı ne şekilde ödediler.
– Birer sterlinlik kağıtlarla.
Beef,
– Tahmin ettiğim gibi, bunda bir şantaj işi var, dedi.
Mister Amarante,
– Beef hükümlerinde biraz acelecidir, dedi. Yalnız mühim olan bir nokta var. Misis Thurston bankaya hangi saatte geldi?
– Saat üçten biraz önce.
– Emin misiniz?
– Tamamıyla.
Banka memuru gittikten sonra Beef düşünceli düşünceli:
– Zavallı kadına şantaj yapıyorlardı demek! diye söylendi.
– İkinci şahidi içeri alabilir miyiz? diye sordu.
Kimse cevap vermeyince avukat zile basıp aşçıyı çağırdı. Aşçı denince gözümüzün önüne daima şişko, koca göbekli biri gelir. Halbuki bu kadın bilakis, zayıf, kuru bir şeydi.
Lord Simon,
– Ne kadar zamandan beri bu evde çalışıyorsunuz? diye sordu.
– Dört yıl oluyor.
– Yerinizden memnun musunuz?
– Memnun olmasam bu kadar zamandır kalmazdım. Ben o gülünç vasiyetname hikayesine hiçbir zaman inanmadım. Ötekilerine de inanmakla aptallık ettiklerini söylüyordum. Hanımım o kadar saftı ki, zavallı kadın güya bir kurnazlık yaptığını sanıyordu. Şimdi işte bakın başına neler geldi.
– Cinayetle vasiyetname arasında bir ilgi olduğuna inanıyorsunuz demek?
– A, rica ederim, bana söylediğim şeyleri söyletmeye çalışmayın!..
– Ötekiler bu vasiyetname işine inanıyorlar mı idi?
– Eğer bunu ima etmek istiyorsanız söyleyeyim ki hizmetçilerden hiçbiri bu cinayeti işlememiştir.
Lord Simon:
– Biz sadece hakikati bulmaya çalışıyoruz, dedi.
– Stall hakkında fikriniz nedir?
– Hizmetçiler hakkında fikrimi söyleyemeyeceğim efendim. Düşüncelerim bana aittir.
– Öyle ise dün gece Stall’ın saat kaçta odasına çıktığını söyler misiniz?
– Salona viskiyi götürdükten sonra odasına çekildi. 10.30 falan olacaktı. Başı ağırıyordu. Hizmetçi kız Enid onun yerine kalacağını söyledi.
– Yattağına emin misiniz?
– Nasıl emin olabilirim? Odasında beraber değildim ya…
– Peki, o çıktıktan sonra siz Enid ile mutfakta yalnız kaldınız demek.
– Fellovvs da vardı. Her gece saat dokuzda mutfağa gelir, saatlerce otururdu.
– Demek üçünüz beraberdiniz. Önce kim dışarı çıktı?
– Enid, Misis Thurston’un odasına çıktığını işitir işitmez o da arkasından gitti.
– Mutfaktan ayak sesleri duyuluyor demek.
– kapı kapalı iken duyulmaz fakat dün gece aralıktı, mın
– Fellovvs sizin yanınızda daha ne kadar kaldı? Hanımın on birde yukarı çıktığını biliyoruz.
– bir iki dakika kadar. Çünkü saate bakarak:
– Vay canına! saat onbiri geçmiş! dediğini hatırlıyorum.
– Siz saate baktınız mı?
– Hayır, fakat Enid henüz gitmişti.
– Çığlığı işitinceye kadar hiçbirini görmediniz mi?
– Hayır.
– Önce kim geldi?
– Enid, madamın kapısını kırmakta olduklarını söyleyerek deli gibi içeri girdi.
– Siz çığlıkları işitince ne yaptınız.
– Yerimde mıhlanmış gibi kaldım. Bu eski mutfakta yapayalnız kalmak, sonra o korkunç, acı çığlıkları duymak!.. Korkak bir kadın değilim ama, vaziyet korkulmayacak gibi deıgiidı. Kendime gelince erkeklerin merdivenlerden çıktıklarını işittim. Mutfağın kapısını açtığım sırada Enid deli gibi içeri girdi. Gözleri evinden fırlamıştı.
– Sonra?..
– Sonra Stall geldi. Bir hayalete benziyordu. Ondan sonra koşarak Fellovvs geldi. Doktoru ve polisi almaya gideceğini söyledi. Bir dakika sonra motor gürültüsünü işittim.
Enid birden sinir buhranı geçirdi. Enid biraz kendine geldikten sonra Stall tekrar yukarı çıktı.
– Misafirlerden kimseyi görmediniz mi?
– Hayır.
Mister Amarante ayağa kalkarak:
– Şoför saate dikkatinizi çekmek istemedi mi?
– Hayır, saat onbiri geçtiğini ve gitmesi lazım geldiğini söyledi.
– Niçin gitmek istediğini söylemedi mi?
– Hayır ama elinde bir fare kapanı vardı.
– Onu nereye koyacaktı.
– Meyva kurutulan odaya. Her zaman oraya koyardı. Madam her zaman bir tıkırtı işittiğini söylerdi.
– Daima Fellovv’a şikayet ederdi değil mi?
– Zannederim.
VVilliams,
– Monsenyör Smith! Bir soracağınız var mı?diye seslendi.
– Ha evet. Uyukladım galiba!.. Çan sesini soracaktım.
Çan sesi duydunuz mu?
– Ne zaman?
– Hizmetçi sinir buhranı geçirirken…
– Bir şey söyleyemem. Çalsa bile işitneyebilirdim. Enid ihtilaçlar içinde kıvranıyordu. Çan sesi du«acak halde değilim.
Monsonyör Smith gözlerini tekrar kanadı. Aşçı da odadan çıktf.
Dedektife şu suali sormaktan kendimi alamadım.
– Hangi çan sesinden bahsettiniz?
– OoooL Çeşit çeşit çan sesleri var. Kapı çanları, düğün çanları. (Sesini yuvaşlatarak) hatta ölüm çanları, dedi.
Bir şey anlayamamıştım. İçimde binbir şüphe vafdı. Neden aşçı diğer hizmetçileri sevmiyordu. Neden Fellovvs mutfaktan çıkarken saati söylemişti. Daha bunun gibi bir sürü sual. Şaşkın ruhum aklım kadar karmakarışıktı.
Stall üzüntülü ve şaşkın bir tavırla içeri girdi. Komiser Beef haşin bir tavırla:
– Söyleyin bakalım!.. Misis Thuraton’a şantaj yaptınız mı? diye sordu.
Stall birden sıçradı.
– Ben mi? Elbette hayır.
– Pekâlâ yapmışa benziyorsunuz. Bankadan yüksek bir miktar para çekmiş. Hepsi de ufak para olarak. Elbette bunu size vermek için çekti. Neden itiraf etmiyorsunuz?
Komiserin bu açık hücumu karşısında Stall soğukkanlılığını elde etti.
– Böyle bir suale cevap verilmez. Gülünüçtür! dedi.
Beef tekrar:
– Miss Thurston’dan aldığınız 200 sterlini ne yaptınız? dedi.
Lord Simon içini çekerek:
– Bitirseniz de bizede sıra gelse!., diye söylendi.
Beef yerine oturdu ve Lord Simon daha manalı sualler sormaya başladı.
– Tabiidir ki Misis Thurston’un vasiyetnamesi hakkında bilginiz vardı değil mi Stall?
– Evet Milord.
– Bu hususta fikriniz ne idi?
– Hanımıma çok minnettarım fakat tabii işi ciddiye almıyordum.
– Ya diğerleri?
– Onlar da benim gibi düşünüyorlardı. Bu kadar çocukça bir şeye inanmamışlardı tabii.
– Fellows ile aranız nasıldı?
– Pek iyi anlaşamazdık Milord.
– Onda ne gibi bir tasavvur buluyordunuz Stall?
– Hizmetçi kızla olan teklifsiz halleri hoşuma gitmiyordu.
– Mister Amarante daha dikkatle dinlemeye başlamıştı.
– Bu teklifsizlik fazla mı ileri gitmişti.
– Kendini nişanlı sayıyorlardı.
– Misis Thurston bunu bilmiyor mu idi?
– Herhalde bilmiyordu.
– Bilseydi kızar mıydı?
Stall cevap vermekte tereddüt etti.
– Bu suale cevap vermek bana düşmez, dedi.
– Bize evin içinde olup bitenler hakkında daha fazla bir malumat veremez misiniz?
Tekrar ufak bir tereddütten sonra:
– Evin içinde acayip bir şey yoktu efendim, dedi.
– Bu kadar olgun ve mükemmel bir terbiyeye sahip olduğunuz halde doğru söylemesini öğrenmeyişiniz ne yazık Stall!
– Milord!..
– Ne demek istediğimi anladınız değil mi?
Lord Simon’ın soğukkanlılığına hayrandım. Uşak şaşır-